Televizyonu karıştır, bilgisayarı karıştır derken kendimizi nerelere atsak diye düşünmeye başladık. Aslında ben Şirince'ye gitmek istiyordum en başta, ama git gel 100 km yol yapmayalım dedik. Malum amacımız bugünü dinlenerek geçirmek. Güllübahçe'de Priene adında bir antik kent var. Doğanbey'e giderken yanından geçmiştik ama hiç gidip de bakmak nasip olmamıştı. Atladık gittik. Bir patikayla başlıyor antik kentin girişi. Ben bayıldım. Çünkü öyle çok büyük beklentilerim yoktu. Aman iki taş göreceğiz diyordum, ama bildiğin antik kentmiş burası. Athena Tapınağı'nın oradan görülen manzara muhteşem. Söke Ovası'nın eskiden deniz suları altında olduğu buradan bakılınca çok net anlaşılıyor. Ben manzara hayran kaldım. İlerde çocuklarımı götürüp "Bak yavrum buralar eskiden hep denizmiş." deme planlarım var.Yok şurası limanmıştır, burada Helen ile Antonyus elele gezmişlerdir diye geyik yaptık durduk. :)
Athena Kutsal Alanı işte burasıymış.
Tapınaktan Söke Ovası manzarası
Tapınak alanında bir sürü fotoğraf çekilip, tiyatronun olduğu alana geldik. Tiyatro alanına hayran kaldım. 6500 kişilikmiş vakti zamanında. Tiyatronun ön kısmında kentin ileri gelenlerinin oturması için özel taht biçiminde oturaklar hala duruyor.
O tahtlarda fotoğraf çekilmeden olmaz dedik. Ayrıca Tanrı Dionysos adına da en önde bir oturma alanı da mevcut. Kimbilir hangi oyunlara şahitlik yaptı bu tiyatro?
Ben Priene'e bayıldım. Ama orada yapılması gereken o kadar çok şey var ki. Antik kentin kalıntıları dağınık bir şekilde duruyor. Onları tekrar üst üste dizmek çok mu zor? Ben bu haliyle bayıldım, azıcık bakılsa şimdikinden çok daha güzel olur kanımca.
Priene'de hoplayıp zıplaya zıplaya gezmekten insan hem yorgun düşüyor, hem de acıkıyor. Priene'in hemen altında bir sürü restaurant var. Eğer rejim yapmasaydım, gözleme-ayran yerdim kesin. Ama "Tut Ayşe kendini!" deyip evimde beni bekleyen ıspanağıma koştum.
Bu kısa tatili kendimce çok güzel geçirdim. Eğer birgün yolunuz Söke-Bodrum karayoluna düşerse mutlaka uğrayın derim.