15 Şubat 2014 Cumartesi

RUGAN AYAKKABI İSTANBUL'DA!!!

       Merhaba canlaaaar, 
       Uzun zamandır yazamıyorum yine. Neden böyle oldum bilmiyorum. İş hayatına alışamadım bir türlü. Tatillerin tadı başka oluyor tabiii. Neyse ki şurda yaz tatilimize topu topu 4 aycık kalmışşşş. :) 

Herkesin İstanbul'da bir akrabası, bi tanıdığı vardır. Ama benim malesef öyle bir durumum olmadı işte. O yüzden Mehmet'e hep "Çoluk çocuğa karışmadan İstanbul'a götür beni, gezeliiiiim." deyip duruyordum. Canıııım koccim şubat tatilimiz için kısa ama muhteşem bir İstanbul tatili ayarlamış. Oyyy kuzucum benimmm, çok teşekkür ederim ki ben ona :))


Bir cuma akşamı bindik uçağa ve İstanbul'a vardık. Orada bizi Tugiciiiiimiz karşıladı. Ona da buradan kocaman bir teşekkür. Ertesi gün İstanbul simitli -biz gevrek deriz ama ayıp olmasın şimdi. :)- kahvaltıdan sonra soluğu Aksaray'da aldık. Aksaray'dan yürüye yürüye Haliç'e kadar yürüdük. Şehrin her sokağı resmen tarih kokuyor. Her köşede ayrı bir yapı. Beyazıt Meydanı, Çemberlitaş, Sultan Ahmet, Aya Sofya, Yerebatan Sarnıcı, Gülhane Parkı, Eminönü, Mısır Çarşısı ve Haliç'i yürüye yürüye gördük. Gülhane Parkı'nın sonundaki çaycılarda manzaranın dibine vurduk, hem de dinlendik. Tabikisi Eminönü'nde balık ekmeği de  es geçmedik. Oradan karşıya Üsküdar'a geçtik ve Kız Kulesi manzarası karşısında sahleplerimizi yudumladık.

Yaklaşık 10 saat kadar büyük çoğunluğu yürümeli gezimiz sonucu dizlerimdeki ağrının artık ömür boyu kalıcı olacağını düşünmeye başladım. Zira gece uyurken bile o acıyı hissediyordum.

Ertesi gün önce İstiklal Caddesi'ne doğru yol aldık. Feniküler'i kullanarak gittik. Feniküler yani Tünel dünyanın en eski 2. yeraltı toplu taşımasıymış. İstiklal Caddesi'ni Taksim Meydanı'na kadar arşınladıktan sonra geri dönerek Hezarfen Ahmet Çelebi'nin uçtuğu iddia edilen Galata Kulesi'ne gittik. Oradan geri karşıya geçerek Süleymaniye'ye gittik. Önce meşhuuuur kuru fasulyesinden tattık. Oradan da Süleymaniye Camii'ni gezdik. Ne muhteşem yapılar yapmışlar vakt-i zamanında. Oradan "Osmanlı Şerbeti" tatmak için bir kafeye uğradık. Diz kapaklarım iflas ettiği için sallana sallana eve döndüüük. Ertesi gün de uçağımıza atlayıp geri döndük. 






İstabul'da en çok Yerebatan Sarnıcı'nı merak ediyordum ve en çok Aya Sofya'yı beğendim. Ne heybetli bir imar o öyle. Beni rahatsız edense insanlar durmadan bir yerlere koşturuyorlar. Şehrin tadını çıkarmaya vakitleri yok gibi. Yürüyen merdivende bile koşturmaları garip geldi. O Eminönü ne kadar kalabalık öyle. Bir de tramvaylara şaşırdım. İnsanlar balık istifi gibi seyahat ediyorlar. Ayaktaysan tutunmak gibi bir durum söz konusu değil, zira binebildiysen şükür. Kılını bile kıpırdatamıyorsun. 

İzmir'e döndüğümüzde toprağı öpesim geldi. Evet İstanbul muhteşem bir mimariye ve güzelliğe sahip ama yok dostum ben orada yaşayamam. İzmir kalabalık diyordum, ama bu geziden sonra akıllandım. Bir kere çok pahalı. 1.5 TL'ye gevrek satıyorlar ve 90 dakika gibi bir nimetleri yok. İzmir'de belediyenin herhangi bir toplu taşımasına bindiğinde 90 dakika boyunca kaç aktarma yaparsan yap ücretsiz. Bunun olmaması çooook büyük bir eksiklik bence.

Böylelikle İstanbul'u da görmüş oldum dostlar. Sırada Karadeniz turu var. Ama muhtemelen o çoluklu çocuklu olur. Zira ailemiz büyüyor dostlar. 

HERKESE MUTLU HAFTASONLARI!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız benim için önemlidir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

ARA BENİ ÖPTÜM SENİ SENİ!